Doğum: İstanbul
Meslek: Diş Hekimi, Ressam
Hobiler: Kısa film çalışmaları, film okuma ve tartışmaları
Sanat hayatına 1966-1967 yıllarında Beit Tsalel Sanat Okulu’nun kurslarındaki batik öğrenimi ile başladı ve o yıllardan itibaren resim çalışmalarına devam etti. 1975-1978 yılları arasında, seramik sanatçısı Gülsüm Erbil’den, seramik dersleri alan İşman, resim atölyelerindeki kurslara devam etti.
1980 yılında resimlerini ipek tuvaller üzerine geçirdi ve 1985 yılında bu çalışmalarıyla ilk sergisini açtı. İpek tuvaller ve ardından metaller ve tuvaller üzerine yapmış olduğu eserleri 9 kişisel çalışmada, farklı mekânlarda sergilemiştir.
KİŞİSEL SERGİLER
1985
Garanti Bankası Yonca Sanat Galerisi
1987
Garanti Bankası Yonca Sanat Galerisi
1989
Taksim Sanat Galerisi “Haritalar”
1994
Nişantaşı İmaj Sanat Galerisi “İpek Üstünde Haritalar”
1995
Gözlem Sanat Galerisi “Tuval Çalışmaları”
1996
Profilo Sanat Merkezi
2002
Taksim Sanat Galerisi “Aynalar” metal üzerine çalışmalar sergisi
2011
Eski Hamursuz Fırını Sanat Evi “Başka Bir Yer” tuval üstünde çalışmalar
2015
Taluy Denizhan Sanat Galerisi, tuval üstünde çalışmalar
2018
Taluy Denizhan Sanat Galerisi, tuval üstünde çalışmalar
KARMA SERGİLER
1991
Emlak Bankası Tünel
1992
Kadıköy Sanat Merkezi
2000
500. Yıl Vakfı
2014
Diş Hekimleri Sergisi
2017
Diş Hekimleri Sergisi
İşman, hobilerinin arasında sinemaya geniş yer vermiş ve 12 adet kısa film çekmiştir. İstanbul Kültür Festivalinin düzenlediği kısa film yarışmasında “Düşünürken” adlı filmi ödül kazanmıştır. Yine İstanbul Film Festivali kapsamında “Kendimle Baş Başa” adlı filmi, sıralamada ilk 10’a girmiştir. Ladino dilinde de kısa filmler yapmıştır. Halen Ulus Özel Musevi Okullarında HEGKOM tarafından iki ayda bir düzenlenen sinema gecelerinin sunumunu üstlenmekte ve film sonrasında konuklarıyla film okuması ve tartışması yapmaktadır. Sanatçının eserleri “Sanat gezgini” sitesinde (www.sanatgezgini.com) yer almaktadır.
Sevgi nedir diye sorsalar
Bir duygudur derim
Tanımla derseler
Sınırlarım, yapamam derim
Kimedir, neyedir diye ısrar etseler
Tanrıya olur, aileye olur, vatana olur
Çeşitlidir, renklidir derim
Fakat,Tanrıya olan sevginle
Benim sevgim, aynı değil
Anneye olan
Seninkiyle benimki, o da aynı değil
Babaya olan, eşe, çocuğa, aileye olan
Gine aynı değil
Vatan sevgimiz de öyle
Sanat sevgisi de
Sen ayrı hissedersin, ben ayrı
Sen başka duygulanırsın,
Ben başka duygulanırım…
Ama bir tane var ki aynı…
Senin sevgin, benim sevgim aynı Burgazlım
Ne yaşadıysan orada, bende yaşadım
Ne gördüysen orada, ben de gördüm
Ne kokladıysan orada, ben de kokladım
Ben de duygulandım senin gibi
Heybeliden mehtabın çıkışını seyrederken...
Ben de sevindim senin gibi Haziran başında
Ben de hüzünlendim senin gibi Eylülde
İçim yandı yandığında, senin içinin yandığı gibi…
Burgazlım, arkadaşım, “ada”şım
Seni şahsen tanımazsam da
Kış günü, görürsem seni eğer, şehrin bir yerinde
Bakarım arkandan,hatırlamak için, yazı, adamızı
Bilirim sen de yaparsın aynı şeyi
İşte sevgi bu duygudur
Bunu orada yaşayan anlar, yaşayan bilir
Değimli Burgazlım
Karlı bir şubat sabahı bindim vapura
Özlediğim adamı beyazlar içinde görmek için
Denizin ortasında birkaç inci tanesi gördüm uzakta
Ve birazdan karşıma çıkıyor, kuğu gibi Burgaz’ım
Kel kalmış tepesi beyazlar içinde,
Damlar beyaz, cami beyaz, altın haçlı kilise beyaz, bayrak tepe beyaz
Etraf martı dolu, dekora uyum sağlamışlar, görünmüyorlar
Fakat çığlık çığlığa bize de simit atın dercesine
İniyorum vapurdan, bir kişi daha var inen
İskelede kimse yok, üç köpek, iki kedi
Birkaç karga bir o kadar de martı ve bir de ben
Kasvet doluyor içime
Oysa öylemi olur yazları, çocuklar dolar iskeleye cıvıl cıvıl
Pastahane önleri kalabalık, dondurmacıda kuyruk
Lokantalar dolu, tekneler sıra sıra, sokaklar renkli
Ağaçlar yeşil. begonviller mor, zakkumlar pembe beyaz
Yeni doğmuş martılar ciyak ciyak ve insanlar şen
Yok burası Burgaz değil başka bir yer, bilmiyorum
Canım sıkılıyor ayrılmak istiyorum dönmek istiyorum
Ama kulağıma "Dur gitme" diye bir fısıltı geliyor
Kim o diyorum kimsin sen...
Kimse yok etrafımda, tekrar duyuyorum o sesi
"Kal ne olur, özledim ben de seni" diyor
"Ben senin doğduğun yer değil miyim?
Beni yazın mı seversin yalnız
Hatıralarla dolu değil miyim ?
Çocukluk yıllarının mutluluğunu unuttun mu
Arkadaşlık yeminlerini, gençlik yıllarını,
Kızının kollarımda doğuşunu ağustos sıcağında diye devam ediyor
Birden ısınıyorum yaz sıcağı değil tabii
Ama içim ısınıyor, hatıralar canlanıyor
Tabii ya doğduğum yer burası, memleketim
Üzülüyorum böyle düşündüğüm için
Kalıyorum birkaç saat, etrafta kimse yok ama
Sohbet ediyorum kuru ortancalarla, geçen sene diktiğim çamla
Görünüyor vapur Heybelinin ucundan
İniyorum iskeleye beyaz karlı yoldan
Hani ada da kar tutmazmış, her yer bembeyaz
İnanamıyorum burası yaşadığım "ada" mı ?
İskelede yaşlı bir kadın bir çımacı bir de ben
Kalkıyor vapur yavaş yavaş süzüle süzüle
Dondurucu soğuk var ama dışarıdayım
Güle güle diyeceğim sevgilime,
Kış uykuna devam et, çabuk geleceğim merak etme
Sabah saatin altısı
Bir Ezan sesi geliyor uzaktan
Uyandım mı, bilmiyorum
Ardından bir martının sesi, sonra bir tane daha
Onlarca martı bağırıyor, şimdi uyandırıyorlar beni
Daha çok erken uyumak istiyorum, ama olsun, uyanayım…
Burgaz dayım… nasıl olsa.
Güneşin çıkışını göreyim Maltepe üstünden
Sonra kargaları işiteyim ve de tabii ki horozun sesini
Çocukluğumu hatırlayayım, 6 yaşımı 10 yaşımı
Çakıltaşındaki çocukluğuma gideyim…
Babalarımızın vapurdan gelişlerini
Yokuştan aşağı koşmayı,
Yarış etmeyi Yani ile Koko ile.
Kim daha çabuk varacak babasına diye
O günleri hatırlarım ara sıra… hüzünlenirim.
Nedeni yok.
Papuları vardı onların. Aksi,gülmeyen, korkardım ondan
Bir çam ağacı dikmişti mahallenin tam ortasına
Dokuz taş oynayamazsın, tilki tilki saat kaç diyemezsin...
En büyüğümüz Jano, kezab dökerdi her akşam komşular uyurken.
Şimdi bir görseniz ağacı, adanın en büyük çamı olmuş.
Nerdesiniz Toto, Alex, Angela, Simo, Mimi, Argiri
Nerdesiniz Sarika, Cefi, Laki, Suzi, Rifka, Çeli, Daniyel, Mimiko
Madam Atinula, Madam Urania, annemin arkadaşları.
Nerdesin Mösyö Dimitri bana sinemayı sevdiren
Her akşam, duvara perde gerip, film oynatan Totonun babası Mösyö Dimitri.
Neredesin Mister Michael. Bugün bana kaç tane tenis topu vereceksin?
Neredesiniz Anne Baba, bana Burgazı hediye eden canlarım.
Eminim aramızda olmayanlar, ziyaret ederler her yaz, adayı
Öyle değimli Argiri?
Kaç kere çıkardık Fatmanın İncir ağaçlarına?
Hatırlarmısın “Fatma İncir hırsızı var” sözlerini
Nasıl da yakalanmıştım bir keresinde.
Korkudan üstüme yapmıştım hiç unutmam
Ve de ordumuzu… 6 kişilik. Çamlardaki Karargahı
Saat dokuzda kilisenin çanı çalacak
Gine döneceğim hatıralarıma kaç sene geriye gideceğim bilmem….
Bildiğim; Burgaz sokaklarında Rumca duysam...
Peşlerine takılmamın Yunan turistlerin, belki de eski adalıların.
Eskiyi hatırlamak için,mahallemi işitmek için...
Binerler, süzüle süzüle gelen yeni vapurlara.
Oysa “Paşabahçe” görürüm seni arada bir Haliçte
Üzgün, sessiz, paslı, yorgun…
En çok seni severdim.
Beklerdim inatla seninle gitmek için.
Gururla sana bindiğimi söylemek için.
İşte bir vapur sesi. İlk vapur.
Kaptan. Çalma düdüğü böyle
Burgazlılar uyuyor, uyandıracaksın herkesi…
Ama olsun erken kalksın insanlar, adalılar
Şükretsinler güzelliklere, şükretsinler bağıran martılara, kargalara
Adada yaşamanın bilincine varsınlar
Farkındayım ben, biliyor musun ?Mutluyum. Burgazlıyım
Sayın, Orhan Veli izniyle
Burgaz’ı dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir poyraz esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Kıyıda iskelede
Balıkçıların sesleri
Burgaz’ı dinliyorum, gözlerim kapalı.
Burgaz’ı dinliyorum, gözlerim kapalı;
Leylekler gidiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor kayıklarda
Çocukların suya değiyor ayakları;
Burgaz’ı dinliyorum, gözlerim kapalı.
Burgaz’ı dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin İskele meydanı
Cıvıl cıvıl Deniz kulüpleri
Martı dolu damlar
Karga sesleri geliyor ağaçlardan
Güzelim Eylül rüzgarında çam kokuları
Burgaz’ı dinliyorum, gözlerim kapalı.
Burgaz’ı dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kelebek çırpınıyor zakkum dalında
Alnın sıcak mı, değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor çamların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
Burgaz’ı dinliyorum.
Tasarım: Robert ZİLBERMAN